Li̇kya’da Ksanthos Vadi̇si̇ Ve Ksanthos Kenti̇

"Geçmişte Likya Coğrafyası ve Günümüz Karşılaştırması Yazı Dizisi 2. Bölüm"

Likya Yolu Hero

Li̇kya’da Ksanthos Vadi̇si̇ Ve Ksanthos Kenti̇

Yazı dizimizin ikinci bölümünde kıyıdan doğuya doğru devam ederek Ksanthos Vadisi ve bu vadi üzerine kurulu olan Likyanın başkentlik yapmış şehrine değinmeye çalışacağım. “Okuyuculardan ricam bu yazı ile paylaşacağım görseller bir bütünlük içerdiğinden birlikte incelenmelidir. “ Bilinenin aksine tarihte Ksanthos kenti ( Xhsantus ) adını Roma döneminde bu coğrafyaya adını vermiş Ksantos vadisinden alır. Bu kentin Likya döneminde adı “Arnia”dır. Bu vadiye verilen isim sebebiyle bu kente Ksanthos ( Xhantus ) adı verilmiştir. Bu vadi üzerine Ksanthos dışında iki Likya kenti daha Tlos ve Pinara bulunmaktadır.  (Bu iki kentin anlatımını sonra ki yazımda yayınlayacağım.) Vadinin yukarı diye ayrılan kısmında ise Araxa kenti bulunmaktadır. Daha çok Likya Yolu üzerinde ki kentler bilindiği ve ziyaret edildiğinden Ksanthos dışında ki bu muhteşem şehirlerin ziyaretçisi daha azdır.

Ksanthos Vadisi ve Suyu

Ksanthos vadisi suyu kaynağını Strabon’a göre Cragus Dağı’ndan, Texier’e göre Burdur Gölhisar’da ki Cibyratis’te ki yüksek platodan ve Pernas Dağ’ından almaktadır. Vadinin suyu ilk çıktığında berraktır ama ovaya indikten ve kentin yanına ulaştıktan sonra sarı ve bulanık bir hal almıştır. Ksanthos’un kelime anlamının “Sarı” anlamına gelmesi de kanımca bu sebeptendir. Oysa Likya’lılarca bu nehrin adı “Sirbe”ydi. Texier’e göre yani 1830’ lu yıllarda bu nehrin denize varmadan önce sularının aktığı ovada fakir bir köy vardır. Ayrıca kentin yanında bulunan kasaba merkezine “Fournas” tır. Kounik Köyü ise ksanthos harabelerine en yakın olanıdır. Texier’ in bahsettiği Kounik Köyü adından anlaşıldığı üzere bugünkü “Kınık” beldesidir. Bahsettiği fakir köy tahminimce bugünkü Karadere beldesi olmalıdır. 

     Bu vadi boyunca 19.yy boyunca yaşayan halk bu vadinin suyuna Koca Çay adını vermiştir. Tam bu noktada sözü bu konuyla alakalı sözlerini okumak üzere İngiliz amiral, hidrograf ve Jeolog olan Thomas Abel Spratt’a bırakalım. “Ovadan sekin bin ayak yüksekliğe erişen bu suyun kaynağını izledik. Amacımız halkın Xsantus kaynaklarını ayağına yerleştirdiği büyük uçurumu görmekti. Gerçekten de yaşlı bir ağacın ayağından, topraktan çıkan bol suyu fark ettik. Bu çevrede su çiçeklerin, çimenlerin ortasından fışkırarak çıkıyordu. Xsantus daha doğduğu yerde suyu bol bir nehir, daha doğrusu aşılmaz bir sel suyudur. Dağda açılan bir komşu boğazdan gelen akarsuyu da içine almaktadır.” Abel Spratt’ın bahsettiği ikinci akarsı biraz önce bahsettiğim  Pernas Dağı’ndan çıkan suyun ikinci kolu olmalıdır. Xsantus nehri aşağı kısımlarda Eşen Çayı adını almaktadır. Texier Fethiye’den Ksanthos ovasına inerken günlüğüne şu notu yazmıştır. “ Nehir çok hızlı akıyor, suları ise sarımtrak ve kil yüklüdür.” Strabon göre yani zamanımızdan yaklaşık 2000 yıl önce bu suyun ağzında kayıklar varken, günümüzde sadece alüvyon ve kum yığınları vardır.

Ksanthos Kenti ( Xsanthus )

     Bu kent Likya sahasının başkentidir. Likya döneminde ki adı Arnia’dır. Her iki isimde sarı anlamına gelmektedir. Likya döneminde sadece tepe üzerinde olan şehir, Roma döneminde oldukça genişlemiş ve yayılmıştır. Fakat Roma dönemine ait olan kısım günümüzde daha çok tahrip olmuş veya kaybolmuştur. 

Hidrograf ve donanma komutanı Francis Beaufort’un bu bölgede ki yolculuğu sırasında Ksanthos bölgesinde çalışmalar yapmış ve bilgiler toplamıştır. Fakat o dönemde şehrin çoğunluğu toprak altındaydı. Beafort’an sonra 1838 yılında bölgeye gelen arkeolog Charles Fellows’un yaptığı çalışmalar sonrasında bir çok anıt ve eser ortaya çıkarmıştır. Bu kentin zenginliği Fellows’u o kadar çok etkilemişti ki ertesi yıl tekrar gelmek üzere bir ekip oluşturulmuştur.  Bu ekip içinde hidrograf ve jeoloji uzmanları Brimage Spratt ve  Edward Forbes, antik çağ uzmanı E.T. Daniel bulunmaktaydı.  Bu keşif gezileri sonrasında 1847 yılında Charles Fellows “Asia Minor”, ekipte bulunan Spratt ve Forbes’te “Travels in Lycia” adlı kitapları yayınlamışlardır. Fellows ve ekibi çok değerli eserleri Londra’ya götürmüştür. Ksanthos kentinin girişinde bulunan fotoğrafını ekte paylaştığım ve şimdi sadece zemini kalmış Nereidler Anıtı , anfi tiyatronun hemen yanında bulunan Harpy Anıtı üzerinde ki kabartmalar bu kentten götürülen eserlerden sadece ikisidir. Harpy anıtı üzerinde ki şimdiki kabartmalar sahtedir. Likya bölgesinden götürülen eserlerle Londra Birleşik müzesinde Likya adıyla ayrı bir bölüm açılmıştır.Unutmamak gerekir ki götürülen veya çalınanlar sadece Anadolu’ya ait eserler değildi. Aynı zamanda bu toprakların kültürünü ruhunu da bu topraklardan götürmüş oldular.

Eski dönemlerde Ksanthos’un önünde ki ova bataklıktı. Texier’in yazdıklarına göre Ksanthos’un yakınında ki tepede kare şeklinde, dört köşe şeklinde yükselen, 70 metre duvarlara sahip kale bulunmaktadır. Tam ifadesiyle şöyle diyor. “ Nehrin suları ikinci kalenin eteklerinden geçer, yakın olan diğer tepede yüksek kale vardır. Bunun surlarını Bizans tarzı bir manastır işgal etmiştir.” Kentin içinde ki anıtlardan ve yapıtlardan bu yazımızda bahsetmeyeceğim. Kentte ki yapıların büyük kısmı Roma dönemine ait olup sadece merkezde bulunan yapılar ve mezarlar Likya döneminden kalmadır. Ksanthos’un yaklaşık 3 km. kuzeyinde ingiliz subay Richard Hoskyn ilk çağlardan kalma uzun bir savunma duvarı ortaya çıkarmıştır. Texier, şehirde ki yapıların insan elinden çok depremlerle zarar gördüğünü belirtiyor.

    St. Paul döneminde hırıstiyanlık Ksanthos bölgesinde hızlı yayılmış ve manstırlar kurulmuş, kent içinde hırıstiyani bir yaşam sürüldüğü anlaşılıyor. Yazımın sonunda sözü yine Texier’e bırakayım.          “ Ksantos bölgesinde yerli halk tohumu saçmak için ovaya iner ve sıcaklar başladığında Toros’un yüksek yaylalarına çekilir. Ağustos ayında bu köylerde Faurnas’ta (Karadere), ve Kounik’te (Kınık) kimse bulunmaz. İşte biz Ksanthos’u 1836 Ağustos’unda böyle bulduk. 1837 yılında yeni bir gezi tasarlıyorduk ama bu gezi hiç gerçekleşmedi.” Muhtemelen Texier bir yıldan fazla süren ve uzun zaman alan Anadolu gezileri sonrasında bu planladığı geziyi yapamamış olmalıdır.

Son Ksanthos’lu Durmuş Kiraz

     Yazımızın sonunda saygı gereği Ksanthos kenti ile özdeşleşmiş bir isimle yazımı sonlandırmak istedim. Fotoğrafını da ekte paylaştığım, 35 yıldır bu kent sınırları içinde gecesini gündüzünü geçirmiş, Ksanthos ile bütünleşmiş değerli ağabeyim Durmuş Kiraz bu yıl içinde vefat etti. Bazen geceleri dahi bu kentte kalan, üç dilde Ksanthos’u turistlere anlatabilen, bu kentin kazılarında bulunmuş Durmuş Ağabey. Zaman zaman Ksanthos’a gruplarla gittiğimde sözü saygıdan hep ona bırakırdım. Bu kent sensiz bir parça eksik olacak ama eminim ruhun bu kentte yaşamaya devam edecek. Son sözü Durmuş Ağabey’e bırakayım.“Burası benim nefeslenme alanım. Evim gibi. Geceleri bazen burada yatarım. Mesela gece böcekler şuraya gelir oynaşırlar. Şu tiyatronun olduğu yere bakarım kimi zaman. Derim ki ‘burada ne eller koptu alkışlamaktan. Nerede şimdi o insanlar? Şimdi bu karanlığın içinden tek bir sigara ışığı kadar birinin geçtiğini görsem, bu dünyanın varlığına inanacağım. Ama yok! Göremiyorum. Demek ki yalan bu dünya, fani. Bu kara toprak bir gün hepimizi bağrına basacak…” Ruhun şad olsun.

Önceki Blog
Sonraki Blog

Yorumlar