Aperlae’den Üç Kapili Cennet Kekova’ya…

"Geçmişte Likya Coğrafyası ve Günümüz Karşılaştırması Yazı Dizisi 6. Bölüm"

Likya Yolu Hero

Aperlae’den Üç Kapili Cennet Kekova’ya…

Likya Yolunun geçmiş ve günümüz karşılaştırmasını konu alan yazı dizimize kaldığımız yerden altıncı bölüm olarak devam edelim. Bu bölümde Aperlae antik kenti ve Kekova bölgesini, tarihte bu bölgede yapılan gezilerle karşılaştırarak inceleyelim. Charles Texier 1836 yılında bu bölgede yaptığı keşif gezileri sırasında günlüğüne şöyle bir not yazmış. “ Myra Suyu ile Sevedus Limanı ( Kaş Limanı ) arası çok sarp olduğundan Aperlae ve Cyaneae kentlerini ancak deniz tarafından gidilme zorunluluğu vardır.” Anlaşılan o ki Likya Yolu’nun günümüzde geçilen bu etapları, o dönemde yaya olarak veya binek hayvan ile geçişi mümkün değildi.

Günümüzde Likya Yolu üzerinden Boğazcık köyünden güneye kıyıya doğru devam edildiğinde Aperlae antik kentine ulaşırız. Strabon, Bizanslı Etienne ve Pline’nin notlarında bu kente dair bir bilgi bulamadım. Sadece M.Ö 5. yy. da bulunan bir sikke üzerinde Aperlae adı geçmektedir. Aperlae Sıçak yarımadasının denizle buluştuğu bir Likya kıyı kentidir. Kent Roma döneminde “purpur” ( Mor renk boyası ) imalatı ile anılmıştır. Roma döneminde mor renk üst sınıfın kullandığı bir semboldü. Bu renk mureks türü deniz kabuklularından elde edilirdi. Bu kabuklular ezilerek boyanın özütü çıkartılarak saf boya elde edilirdi. Bu rengin en güzel renk türlerini sağlayan kabuklu canlılar Aperlae bölgesinde yaşamaktaydı. Purpur üretimi nedeniyle ezilen bu deniz kabuklularından yayılan kötü kokular o dönemde kentin cazibesini hayli düşürmüş olmalıdır.

Charles Texier notlarında 1836 ve 1842 yılında bölgede yaptığı gezilerde sarp arazi nedeniyle Aperlae’ye hiç uğramadığı, deniz yolu ile Kekova bölgesine geçtiğini şu sözleriyle anlatıyor. “ 30 Nisan 1836 tarihinde sabah dokuzda Sevedo Limanı’ndan ( Kaş Limanı ) haraket ederek elli stade ( stadyum – 1 stade = 185 mt. ) mesafede ki Acroterium Koyu’na geldik. Dolichiste adası ile kıyı arasına demir attık.”  Texier’in Acroterium Koyu diye demir attığı yer, günümüzde turistik teknelerin misafirlerini götürdükleri Akvaryum Koyu’dur. Dolichiste adıyla bahsettiği ada ise Kekova Adası’dır. Muhtemeldir ki Texier rotasını oluşturuken 1811 ve 1812 yıllarında Likya’nın bu bölgelerinde araştırma yapan İngiliz Amiral Francis Beaufort notlarından faydalanmış. Çünkü aynı rotayı izledikleri görülüyor. Amiral Francis Beaufort’un adını anmışken kendisinin de Kekova bölgesi hakkında ki bilgilerinden de istifade edelim. Beaufort Kekova yerine Kakava adını kullanıyor ve bu bölgenin iki limandan oluştuğunu, Üçağız limanından ise Tristomo olarak bahsediyor. Sözü bu noktada kendisine bırakalım. “Bu bölgede ki ada ve koyların bol oluşu tarih boyunca yapılan deniz ticaretinde ürünlerin yüklenmesi ve boşaltılması için kolaylık sağlamaktaydı. Bu bölgede ki Tristomo Limanı iki mil uzunluğunda ve bir ucu sığ olmasına karşın mükemmel konumdadır.”

Texier’in de onayladığı gibi Kakava kelimesi keklik manasına gelmektedir. Adanın asıl adı Keklik adasıdır. Kimilerince kekik bitkisinden dolayı bu ad verilmiş denilse de bu ihtimal çok zayıftır. Adanın kalıntılardan da anlıyoruz ki geçmişte hatırı sayılır bir halkı varmış. Ana karaya bakan kıyı bölümleri küçük gemiler ve kayıklar için yapılmış kayıkhanelerden oluşur. Adanın karşısında ana karada Üçağız yerleşimi bulunur. Günümüzde ki Üçağız yerleşimi, Cyaneae antik kentinin kıyı yerleşimidir. Texier bu konuda şöyle yazıyor. “Antipehellos kasabası ( Kaş ) Phellos’lun iskelesi olduğu gibi Teimiussa’ da ( Üçağız) Cyanae’nin kıyı noktası ve yerleşimidir.” 

Önceki Blog

Yorumlar